KEDERLİ KIZ ARİANE...
Ariane, kıyılarında dalgaların kudurduğu, Naksos adasında yaşıyordu...
Aşktan nasibini alamamış kederli kız Ariane, sevgilisi Theseus tarafından terkedilmişti.
Bu acıyla ağlayıp sızlıyor, Theseus'a beddualar ediyordu. Bazen kıyıda kumlar
üzerine uzanıyor, kumları gözyaşları ile ıslatıyordu. Bazen de denize hakim yüksek bir kayaya
çıkıyor ve Theseus'u götüren mavi geminin uzaklarda kayboluşunu tahayyül ederek, ayrılık
gününü içi yanarak anıyor ve bağırıyordu:
-"Theseus! Duygusuz, taş gibi bir yüreğin
var! Seni hangi dişi aslan dünyaya getirdi? Senin yanında ne kadar mesuttum. Her şeye boyun eğen
bir köle gibi sana hizmet etmedim mi? Senin yorgun ayaklarını yıkayan ben değil miydim? Yatağının
üzerine erguvan renkli örtüyü kim yayıyordu? Beni bu ıssız adada bırakıp gideceğine, babamın evine
götürseydin. Bundan sonra ben ne yapabilirim? Benim kederimi kim dağıtacak, bana kim ümit ve teselli getirecek? Kıyılarında
azgın dalgaların gürültüler çıkararak parçalandığı bu adada ben nasıl yaşayabilirim?
Derin ve korkunç deniz beni babamdan ve tanıdıklarımdan ayırıyor. Hayatımın ilk
baharında, bu kayalık, ıssız adada terkedilmiş bir halde ölecek miyim?"
Bir gün, gönlünde
sayısız kederlerin dolup taştığı güzel saçlı bakire, bitkin bir halde kıyıya
uzanmış ve kendinden geçmişti. İşte tam bu sırada rüzgarda uçuşan sarı saçları
ile esrarengiz bir delikanlı, Naksos adasına çıktı.
Karaya ayağını basar basmaz,
bu ıssız adanın güzel kızı genç Ariane'i uykunun kolları arasında gördü.
Esrarengiz
delikanlı, sonsuzluğun ve yalnızlığın kralı idi. Uzay'ın uzanıp giden boş
sesizliğine hükmediyordu. Bütün bunlara rağmen yaşamdan mesut olmasını biliyordu. Genç kralın
gönüllerden kederi kovan, muztariplere neşe ve teselli getiren bir tabiatı vardı.
Güzel Ariane'e
baktığında kalbi heyecanla çarptı, iri gözleri ile onun uyuyuşunu, bu güzel manzarayı doya
doya seyretti...
Zavallı Ariane bir kayanın oyuğuna uzanmıştı. Uzun saçlı başını
sol kolunun üstüne koymuş, sağ kolu da ilahi çehresinin parlak ve tatlı güzelliğini çerçeveliyordu.
Uyandığında genç kral ona yaklaştı: -"Güzel peri kızı", dedi. "Sen şanlı
bir kralın sevgilisi olmayı hak etmeden evvel Theseus'un ümitsiz aşığı idin. İlkbaharın
neşesiyle canlanmadan önce kış soğuğu ile uzun zaman uyumuştun." Böyle söylerken Kral, elindeki
tacı, hoşuna giden bu güzel kızın dalgalanan saçları üzerine koydu. Fakat bu parlak taç, Ariane'in
alnına dokunur dokunmaz; uzadı, göklere kadar yükseldi. Üzerinde bulunan kıymetli taşların,
cevherlerin her biri, gökyüzünde birer yıldız oldu. Kralın Kraliçesini bulmasının ve birleşmelerinin
hatırasını ebedi olarak saklamak için bu yıldızlar tacı, gökyüzünde çakılı kaldı.
Artık Genç Kral'ın sonsuzluğu ve uzayın karanlığı yıldızlarla cümbüşlenmişti.
Ariane'in iffeti, yalnızlığı ve kalbinin hüznü ona günün birinde sonsuz mutluluğu getirmişti.
Bunun için binlerce yıldır yıldızlar onlara bakmasını bilen mutlu insanlara göz kırparlar......
Klasik Yunan Mitolojisi'nden Aktaran: Serhat BAŞTAN
|